Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir Adem ile Havva yaşarmış dünya denilen sürgün beldesinde. Huzurlularmış. Cennet denilen mutmainlerin yaşadığı gezegenden kovulduklarından beri iki kaburga kemiklerinin arasındaki arzular sükûn bulmuş. Hayatlarının telaşı, gayesi dünya denilen zor tüneli birlikte, omuz omuza geçmek ve cennete ulaşmakmış.
O kolaylıklar ülkesine varma istekleri öyle sarmış ki benliklerini… Onlarınki mana birlikteliğiymiş. Yaratıcılarının bir olması onlarda itminan duygusu yaratıyormuş. Cennette tattıklarından sonra, dünya kendisi için kavga verilmeyecek kadar boş ve yavanmış.
Adem ve Havva dünya yolculuklarında yalnız kalmamak ve şu zor günlerinde destek olur; az da olsa lezzet katar diye kızlar ve oğullar dünyaya getirmişler. Baktığında onurla bakan… Rabb’inin güç ve kuvvet sıfatının temsilcisi oğullar… ve Rabb’inin rahim sıfatının taşıyıcısı; iki göğsünün arasından şefkatin ve merhametin çağıldadığı; gülünce baharı getiren kızlar.
Büyümüş oğulcağızlar ve kızceğizler. Anne ve babalarından gördükleri “Adem’in merhameti ve gücü, Havva’nın şefkati ve sabrı olmazsa yaşayamayacakları imiş.” Ne ayrılık bilmişler, ne gayrılık. Ta ki bir gün büyük oğula iblis fısıldayana kadar : ”Senin gücün olmasa gerisinin ne önemi var.” ve gücünü şiddet ile göstermiş kızceğizlere. Kızlar öyle üzülmüş ki gülmemişler günlerce. Onlar gülmeyince güneş doğmamış sanki. Oğulcağızlar gücün tesiri altında kuvvetlice ”doğururuz güneşi” demişler. Bilmemişler doğmak, doğurmak kadının işi imiş.
Kızceğizler ellerindeki gücün farkına varmışlar. Bu farkına varışlar Adem ile Havva’nın dünyadaki yolculuğuna zarar vermeye başlamış. Mana kaybolmaya yüz tutmuş. İtminan duygusu zedelenmiş. Şefkati eksiltmiş kızceğizler. Aşların tadı kaçmış. Yuvaların içine bir kasvettir çökmüş. Kimse içinde uzun kalamaz olmuş evlerin.
Bir gün ogulcağızlardan ortancasına fısıldamış İblis. ”Sen istersen senin olmalı her şey, buralar, içindeki ve dışındakiler, istediğin her kızceğizler.”
Gücüne güç katmak için bir sopa almış eline ve vurmuş dünyaya bir kere ve bir kere daha. Bilememiş toprak ananın kadın olduğunu ve öfkelenince neler yapabileceğini. Bağrından meyvesiz dikenli bitkiler çıkarmış toprak ana beddua ile: ”Evlatların sevişmesin, dövüşsün ey insan!” demiş
Ve gruplaşmış insan nesli kadınlar ve erkekler diye. Ne çok farklılıkları varmış meğer yarıları Adem, yarıları Havva olanların. Farklılıkları rahmet olmamış, azap olmuş insan türünün. Hak kavgası, güç kavgası, iktidar kavgası yataklarının içine kadar sızmış.
Merhametsizlikten evlerin buz tuttuğu bir gün küçük oğulcağız, kızceğizin canına kıymış. Kanlar içinde yere serilmiş kızceğiz. İblis koşmuş ve kan suyu taşımış kavgaya; can suyu verir gibi vermiş.
İnsanlık büyümemiş ondan sonra hep kavga büyümüş. Doğurdukları her çocuk kavgaya bir nefer olmuş.
Adem ve Havva yolmuşlar kan kokulu saçlarını.
Artık cennet diye bir yer yokmuş. Sürgün oldukları dünya cehennemin payitahtıymış.