Bu yazıda anlatılacaklar kendi kişisel çıkarımlarımdır ve tarihteki gerçek bilgilerle örtüşmesi gerekmemektedir. Daha doğrusu tarihsel bilgilerin bana olan çağrışımlarıdır.

Themis Heykeli (Yunan Mitolojisinde Adalet ve Düzen Tanrıçası)

Themis Heykelinde Themis’in gözleri açıktır. Themis evlidir ve Zeus’un ikinci eşidir.

Farklı versiyonları olsa da günümüzde Adalet Heykeli şu hale gelmiştir:

Orijinal hikâyede (Mitosta) Themis Zeus’un karısıdır. Aslında ikinci plandadır ve bir nevi yardımcıdır. Zeus’un gölgesi altındadır. Modern zamanda adalet heykelindeki kadın bekârdır. Yani özgürdür ve ikinci planda olmaktan kurtulmuştur. Bu ayrıntı modern zamandaki mantalite değişimine de işarettir. Geleneksel kadın-erkek ilişkisinin ve kadınların konumunun değişimini de göstermek istemektedir.

Dikkat çekmek istediğim ayrıntı bu yeni Adalet Heykelinde gözler bağlıdır. Adalette gözlerin bağlanması imajına neden ihtiyaç duyulmuştur ki?

Adaletin tanımı ve ne’liği ile ilgili tartışmalara hiç girmeden şunu diyebilirim ki Adil Hüküm demek Hükmün olması gerektiği gibi olmasıdır. Hakkın teslimi, cezanın verilmesi konularında nasıl olması gerekiyorsa öyle olmasıdır. Neyse/nasılsa O!

Fakat modern bilincin ve aslında tüm zamanların arka bilincinin adalete ve hükme dair ana kaygısı adaletin (hükmün) taşıdığı/taşıyacağı zaaftır.

Bu zaafı da hükmün kendisinde görmekten ziyade hükmedenin kendisinde görüyorlardı bence.

Çünkü ana sorun hükmün adalete uygun olmasından ziyade hükmedenin adil hükmetmesinde idi onlara göre.

Benim gibi sıradan insanlardan oluşan kitlenin değerlendirme alanı ve eleştirisi yasa ile ilgili olamaz çoğu zaman. Bu kavrayış imkânına da sahip olamıyoruz zaten. Ana eleştirimiz hükmeden kişide oluşan zaaflardır.

Mitolojide de ve inançlarda da adalet önce Tanrılardan/Tanrıdan/Allah’tan beklenmekteydi. Yani adalet bahşedilen bir şeydir. Allah/Tanrı/Tanrıça bizatihi Allah/Tanrı/Tanrıça olduğu için hükmü de adildir. İslami terminoloji ile Allah mahza adalettir. El-Adl olandır. Ondan saâdır olan hükümde de adalet vardır.

Bu zihin dünyasında adalet talebi hiyerarşik olarak aşağıya doğru inmektedir.

Bu sefer adalet en üst yöneticiden beklenmektedir. Padişah, Kral, Halife, Emir, Başkan vb.

Hepsinin de ortak özelliği hükmetme yetkisi haricinde hükmü uygulama gücüne de sahip olmalarıdır. Yani istediklerinde adalet ile hükmetme gücüne sahiplerdir. İsterlerse yaparlar veya yaptırırlar. Burada adalet konusunda ortaya çıkacak zaaf, bu isteme ve gücü kullanma onların kişisel inisiyatiflerine bağlıdır.

Allah dilerse şimdi, dilerse kıyamette…

Tanrı dilerse şimdi, dilerse sonra…

Padişah, Kral, Halife, Emir, Başkan vb. dilerse …

Bu adalet beklentisi ve hiyerarşik sistem aşağıya doğru aynı mantıkta ilerlemekteydi.

Yani adalet yetki ve güç sahibinden beklenmekteydi. Adaleti arayanların muhatabı ve olacaksa tartışma alanı yasa değil hükmetme gücüne ve yetkisine sahip olan kişi/kişilerdi.

Fark edileceği gibi bu tartışmayı hükmün adalete uygun olup olmamasından bağımsız bir şekilde yapıyorum. Yani neyin adil olup olmadığı ile ilgilenmiyorum. Sosyal algıda adil hükmün temelinde ve dolayısı ile talebin hedefinde ne vardı? Onunla ilgileniyorum.

Belirttiğim gibi hükmeden kişi ve adil hüküm arasındaki denklemde en önemli zaaf; kişisel inisiyatifin payının büyük olmasıydı.

Bu da çok doğal bir durumdu bence. Çünkü sistemin kendisi zaten kişilere, ailelere, soya, doğuştan sahip olunan hakka dayanıyordu. Dolayısı ile bunun tezahürleri olacak olan güç, imkân, adalet gibi sonuçlar da kişilere dayanacaktı.

Allah/Tanrı namına

Peygamber namına

Kral-Padişah namına

Halife namına

Kişiden kanuna ve yasaya geçme ancak çok sonraları kazanılan/kazanılacak olan bir aşamadır. Bu sonralık hem dünyanın kat edeceği zaman ile ilgilidir ve hem de kişisel zihnin eğitim sonrası kat edeceği aşama ile ilgilidir.

İrade ile hükmün ayrılması, güç ile mahkemelerin ayrılması bu nedenle uzun süreç almıştır.

Ve bence adalet heykelinin yasaya (ayağının altında bulunan kitaba) dayandığı halde   gözlerinin kapalı olması; kişisel adalet ile ilgili (yasaya uygun hükmedebilme yetisi ile ilgili) zaafından ziyade güç sahiplerinin kayırma taleplerini görmeyeceğine/ aldırmayacağına dair beyandır.

İktidar sahibi olan ile hükmetme kararını verecek olanın ayrılması ile birlikte en büyük kaos ve sorun güçlüler (imkan ve mevki sahibi olanlar) ile güçsüzler (imkan ve mevki sahibi olmayanlar) arasında olması beklenen eşitlikte çıkmıştır.

Çünkü binlerce yıldır var olan o kadim beklenti (kayırılma, farklı muamele görme beklentisi) güç ve imkan sahibi olunduğunda anında ortaya çıkmaktadır.

Bana ve sevdiklerime vereceğin hüküm ile benden olmayan ve sevmediklerime vereceğin hüküm/muamele aynı mı olacaktır?

Modern zamanlar ile birlikte yasama-yürütme ve yargının birbirinden ayrılması ve ayrı bağımsız merkezler haline gelmesi ile birlikte yargının adalet ile ilgili ana sorunu yasaya-kanuna göre hükmedebilme yeteneği olmamıştır. Ana sorun yargıya dışarıdan müdahale edilmesi ve hükmün yönlendirilmek istenmesi olmuştur. Farklı toplumlarda farklı kanunlar uygulandığı halde sorun yasanın içeriği ile ilgili değildir. Asıl sorun yasanın uygulama sahasında maruz kaldığı muameledir.

Bu nedenle bence Adalet Heykelinin gözünün bağlanması da bu imkân ve güç sahiplerinin etkilerine karşı alınan bir tedbirdir.

Kişiden kaynaklanacak adalet önünde sonunda kişiye göre olacaktır. Kişisel inisiyatife (belki beceri) dayanan adalet sistemi ile yasaya – tarafsızlığa ve eşitliğe dayanan adalet sisteminde kapalı gözler tarafsızlığı temsil etmektedir.

"Çay, dinlemek ve yazmak olmazsa kendimi kötü hissederim" diye düşünen biri...

Yorum yap