Bir Sorun Bir Cevap-2 “Hücre de Bölünmekten Korkar mı?”


Bir olmaya ve birlik olmaya meftun olan İslam Dünyası (Dünyayı inanç, toprak, devlet, düşünce vb. anlamında kullanıyorum) bölünmemeyi başarabilir mi(ydi) ki!

 

 

Aynı inanç, aynı dava, aynı lider, aynı Peygamber… Müntesiplerini bir arada tutmayı bir gaye edinen unsur. Bir anne, bir baba gibi evlatlarını kanatları altında bir arada; güvende tutmak için tüm ömürlerini harcarlar. Bütün farklılıklarına rağmen onları bir tarağın dişleri gibi; eşit ve aynı olmasalar da aynı gaye için bir arada tutmak…

Tarih boyunca vahye muhatap olan bu coğrafyada Lider/Peygamber etrafında bir arada durmayı, birlik olmayı sağlayan ana faktör İman gibi gözükse de aslında buyruk olmuştur. Yer ile gökler arasında bir elçi/aracı görevi gören Liderin ağzından çıkanlar bir anlamda göklerin hükmü sayılmıştır. Peygamber-Nebi-Resul bu özelliği ile ayrıcalıklı olmuştur. Her bir ferdi ayrı ayrı ikna etmek zorunda kalmaması göklere dayanması nedeniyledir.  Liderin/Peygamberin buyruğunu itaate uygun kılan ise vahiy-ilham-Mü’minin feraseti-ruhlar aleminde sahip olduğu mertebe/makamdır. Geçmiş tarihte de günümüzde de bunun bir yığın örneğini bulmak zor değildir.

Lider, önder, Peygamber ölünce ve Müntesipleri/takipçileri/ashabı ilk şoku atlatınca “Liderin Şahs-ı Manevisi” etrafında bir arada bulunmayı, davasını yürütmeyi ve bayrağı yere düşürmemeyi gaye edinirler. Daha önce onları koruyan, bir arada tutan ve güvende olmalarını sağlayan liderleri iken; artık onlar liderlerinin adını, şahs-ı manevisini, davasını ayakta tutmaya çalışırlar. Süreç yeni bir boyut kazanmıştır. “Gün birlik olma, dağılmama günüdür” artık. Liderin/Peygamberin ardından bir süre bir arada durmayı ve hatta daha güçlü olmayı bu sayede başarırlar.

Fakat Peygamberden/Liderden sonra artık “Derinleşme” aşaması başlar. Lider/Peygamber adına onu tanımlama, açıklama, davasının hakikatini ortaya koyma söylemleri derinleşir. Artık onları bir arada tutmayı başaran ve varlığının devamını gaye edindikleri Lider/peygamber ve onun şahs-ı manevisi bölünmelerinin sebebi haline gelir. Açıklamaya ve ikna olmaya ihtiyaç duymadan bir araya toplanmalarını sağlayan ve aslında göklere dayanan “buyruk” yok olmuştur.

Bu yeni süreç ihtilaflar sürecidir. Sonunun rahmet ya da zahmet olması zamanla ortaya çıkacaktır. İhtilaflar doğal ve kaçınılmazdır. Su buharının yükselip yoğunlaşması tabii ve doğaldır. Ancak yoğunlaşma ile birlikte yağmura mı dönüşür, dolu ve kara mı dönüşür ortamın şiddetine(özelliğine vs.) bağlıdır. Lidere dair, Peygambere dair, davaya dair… farklı yorumlamalar, ekonomik ihtilaflar, siyasal ihtilaflar, zaafsal ihtilaflar, yeni işbirlikleri ve denge kurmaya dair ihtilaflar, varsa servetin bölüşümü, tarihi bagajlar yeni bölünmelerin arka planı olur.

Bu sefer tarih mikro alanda tekerrür eder ve yeni liderler etrafında (kendisini daha önceki liderin/Peygamberin varisi olarak lanse eden) öbekleşmeler başlar. Tarihten ibret almayan mezhepler, fırkalar, cemaatler aynı süreci yeni Lider etrafında yeniden yaşarlar.

Var olmayı ve var olmaya devam etmeyi “bir arada durmaya” bağlamış bir anlayış, bir coğrafya, bir dünya, bir inanç, bir din, bir felsefe ana merkezden uzaklaşarak ve aynı anda ana merkezi de değiştirerek gruplaşmaya/bölünmeye mahkûmdur.

Peki, bundan korkmalı mıyız veya endişe etmeli miyiz?

İnsan olarak bizi doğada bulunan Fraktallardan ve biyolojide bulunan hücresel bölünmeden farklı kılan şey farkında olma halidir. Olmuş olanın ve olacak olanın farkına varma hali insanı, insanlığı kısır döngüden çıkarır diye düşünüyorum.

Yorum yap