Paylaş

“İyi seçilmiş kitapları okumak, geçmiş yüzyılların seçkin zekalarıyla önceden düzenlenmiş bir konuşmaya katılmak gibidir.”

(Descartes)

İlk gençlik yıllarımda kitap okumanın ne muhteşem bir dünyaya kapı araladığını fark etmiştim. Bir kitabı alırsınız elinize ve kapağını açtığınız anda büyülü bir dünyaya adım atarsınız. Kendi ceviz kabuğunuzun içinde başka biri olma şansınız olur bir anda. Farklı bir cinsiyet, farklı bir ülke…

Mesela Rusya’da bulursunuz kendinizi, soğuktan ilikleriniz titrer. Belki bir asker olursunuz, ya da bir hırsız.

Kitaplar kırar ötekinin düşman olduğu fikrini.  Ailenizin dünyanın herhangi bir yerindeki; belki farklı dinden, ırktan,   bir ailenin taşıdığı kaygıların aynısını taşıdığını görünce şaşırırsınız.

Şarkılarını severek dinlediğim ve kitaplarını severek okuduğum bir ünlü, gençliğinde Madonna’yı dinlediğini yazmış bir yazısında. Odasının duvarlarına Madonna’nın posterini asmış uzun yıllar. Derin düşüncelere daldım bunu okuyunca. Ben hiç Madonna dinlemedim. Odamın duvarına kimsenin posterini asmadım. Hayat yolculuğuna apayrı yerlerden başlamışız. İstasyonumuz bambaşka yerlere kurulmuş. Bambaşka şeyler almış, bambaşka şeyler satmışız bu güne kadar. Desem ki farklı gezegenlerdeydik, yalan olmaz. Ama söylediği ya da yazdığı bende karşılık buluyor. Biliyorum ki bu karşılığı bulması için yüreğin benzer acıları çekmesi, aklın benzer sorunlarla mücadele etmesi gerekiyor. Ortak yanlarımızı arıyorum, eğitim, statü, maddiyat, çevre, kültür. Hiç birisi değil. Başka bir şey bizi birbirimize çeken: kitaplar. Descartes’in de dediği gibi onunla ben “yüzyılların seçkin zekalarıyla önceden düzenlenmiş konuşmalara” katılıyorduk.

Çünkü kitap okumak yola devam etmektir. Bir insan kitap okumuyorsa, farklı ülkelere ziyarette bulunmuyorsa, yönünü neye göre belirleyecek ve biricikliğini nasıl kıracak.

Psikolojide Normapati diye bir kavram vardır. Anormal derecede normal olan insanlardan bahseder. Kişinin kendi bireyselliğini toplumsal kabuller ve uzlaşı adına feda etmesi.

İnançlarını, hayatlarını aşiret kültürü mantığıyla yaşayan insanlar nasıl düşüneceklerinin, nasıl inanacaklarının, hangi cümle kalıplarıyla konuşacaklarının kapsüllerini alırlar sanki. Ve ölene kadar kabul gördüğü bu gruptan kopmamak için yaşarlar. Bu tarz insanlar için ideolojiler bir tür mülteci kampı gibidir, güvenli ama sınırlı.

Kitaplar güvenli dünyanızın konforunu bozabilir ama en öldürücü şey de konfor değil midir?

Kitaplar zihin dünyanıza dinamit koyar. Bu yıkıntıların faydası, size tekrar, ama bu sefer sizin istediğiniz imarı yapma şansı tanımasıdır.

Yorum yap