Okul dönemleri (tam ne zamana denk geldiğini bilmiyorum ama) matematik derslerinde sorulan havuz problemleri vardır hatırlarsınız. Bir ya da birden fazla musluğu vardır yine aynı mantıkla bir ya da birden fazla gider suyu boşaltır. İtiraf edeyim hiç anlamadım bu tarz soruları veyahut matematikle aram hiç iyi olmadı. Üniversite döneminde sayılar bölümü çalıştım işte o kadar. Buradan öte zerrece de gidemedim zaten.

Size hiç oldu mu bilmem ama işte o sorularda geçen havuz gibiyim artık. Zihnim epeyce dolu. Havuzu dolduran birden fazla musluğum olduğu aşikâr efendim. Aklıma gelen fikirler, iş hayatım, eğitim hayatım, aile hayatım, insanların şikâyetleri, fikir ayrılıkları, akraba kavgaları, -izm rantları ve kavgaları, siyasi spekülasyonlar ve doğurduğu neticeler gibi daha sayabileceğim ve saymaktan da usanmayacağım birçok kalem zihnimi havuz problemindeki musluklar gibi doldurmakta. Durmadan akmakta gerçekten. Bu benim fikir sahibi olduğum ya da fikir adamı olduğum anlamına gelmesin, sadece gelmekte işte. Buraya kadar bir problem yok. Problem şurada doğmaya başlıyor. O meşhur havuz problemlerinde bu bahsi geçen havuzu boşaltan bir ya da birkaç gider musluğu da vardır. İşte bende o yok. Ya da var da, Celâleddîn-i Rûmî’nin ifadesi ile “Gönül denizdir, dilse kıyı. Denizde ne varsa kıyıya o vurur” der ya hazret. İşte benim bir kıyım var ve bu kıyı denizin suyuna yetmiyor/kaldırmıyor. Dolayısıyla artık gördüklerine, duyduklarına, hatalara, problemlere söz edecek mecal bulamıyor insan. Çok erken mi yoruldum bilemem. Kendimi çok güzel ifade edemediğim de aşikâr. Hangi konudan hangi konuya geçiyorum ben de anlamıyorum.

Belki konuşmaya başlasam bir tane havuzu boşaltan musluk misali dilimden akmaya başlasa elbet bitecektir anlatacaklarım. O kadar çok yığılıyor ki anlatacaklarım, dilimin önüne bent oluyor artık. Cümleler, kelimeler bendi atlayamıyorlar. Sanatçılar yıllar yılı gönüllerinde oluşanı anlatmanın farklı yollarını bulmuşlar. Resim yaparak, fotoğraf çekerek, yazı, şiir yazarak bu dilin biçare haline çözüm bulmuşlar. İnanın ben de bu sayfayı karalayarak bu gaileyi böyle atıyorum, atmaya çalışıyorum.

İnsan bir yerden başlayabilir anlatmaya ancak bu kıyıdan çıkan dalga karşı kıyıya aynı demde vurmuyor efendim. Su ya bulanıklaşıyor ya da yosunlaşıyor. Beraberinde ya taş getiriyor ya da kum. Sonra suyun getirdiği rahmetten ziyade başlıyoruz beraberinde gelen kumla, çakılla, çamurla uğraşmaya. İnsan bunca zaman rahmetten ziyade kumla çakılla da uğraşınca zatında suyun rahmetini de unutuyor artık. Oysaki bizim hammaddemizdin sen nasıl da sırt döndük sana nasıl da unuttuk seni. Rahmandan uzaklaştıkça rahmet kaynaklarımız kirlendi Rahmet kaynağı olan insanda. Suyun aktığı yerde ne tortu kalırdı ne de çamur efendim; ancak maksat suyu akıtacak mecali bulmakta.

Vesselam…

Yazar, çizer, fotoğraf çeker. Çayı sever, evli, bir kız ve bir oğul babası.

Yorum yap