Rahmân ve Rahîm Allahın adıyla,
65. [Büyücüler] Musa’ya: “Ey Musa!” dediler, “[önce] sen mi atacaksın [asânı], yoksa ilk atan biz mi olalım?”
66. [Musa:] “Hayır, [önce] siz atın!” karşılığını verdi. Ve derken onların ipleri ve asâları, yaptıkları sihir marifetiyle, o’na hızla akıyorlarmış gibi göründü;
67. öyle ki, bu yüzden Musa’nın içinde bir korku belirdi.
68. [Fakat o’na:] “Korkma!” dedik, “Sonunda üstün gelecek olan sensin!
69. [Şimdi] sağ elindeki [asâyı] at, bu [senin attığın] onların düzenlediği her şeyi yutacaktır: [çünkü] onların bütün yaptığı sihirden ibaret; ve zaten sihirbaz, hangi amacı güderse gütsün, asla başarıya ulaşamaz!”
Tâhâ Sûresi
Sihir-büyü var mıydı yok muydu tartışmasının ötesinde bu pasajı anlamaya çalışmak lazım.
Bunun bir ilim olduğu yani “var” olduğu Kur’an’dan açıkça anlaşılıyor. Ancak mahiyetinin bir aldatmacadan ibaret olduğu da yine ilgili pasajlardan kolayca anlaşılabiliyor. Paylaşmak istediğim mesele ise insanların inançlarını kullanarak para veya şan-şöhret kazanan üfürükçülerin çok çok ötesinde. Bunlar oldukça masum kalıyor zira.
Bilindiği üzere “firavun” özel bir isim değil, fi tarihindeki Mısır hükümdarlarının unvanı. Ancak kendilerine verilen isim değişse de tebaasını kontrol altında tutmak için iktidarların kullandığı yöntemlerin prensipte değiştiği söylenemez. Beste hep aynı ama enstrümanlar farklı. Spor, Televizyon, gazete, dergi, reklam, sinema, tiyatro ve hepsinden önemlisi de sosyal medya, dünün firavunlarının en âlâ sihirbazlarına taş çıkartacak şekilde sistemin göz boyama amacına hizmet ediyor ve işi en temelinden sorgulamanıza bilinçli veya bilinçsiz, planlı veya plansız şekilde zaten engel oluyor. Öyle ki mesela inancınızın temelindeki Zâtın, yani Yaratıcının, bizim durumumuzda Allah’ın varlığını özgürce inkar edebilirsiniz -ki bu normal ve gereklidir de, dileyen inanır dileyen inanmaz- ama belli bazı kişileri ve kurumları hele hele yönetim şeklini vb. tabuları asla eleştiremezsiniz. Bu bir özgürlük olamamanın ötesinde bir çok kesim tarafından size insan muamelesinin yapılmasını bile engelleyen bir suçtur. Bundan büyük sihir olmasa gerek.
Herkes belirli alanlarda sözünü geçirecek şekilde sihirbazlarını yerleştirmiştir köşe başlarına ve korku salarlar yüreklere. Sosyal hayatımıza bir bakalım, neler şekillendiriyor, kimler şekillendiriyor. Şöyle olmalı ya da böyle olmamalı dediğimiz konular, hemen vazgeçtiğimiz ya da asla vazgeçemediğimiz şeyler aslında ne kadar makul? Eylemlerimizin arkalarında yatan sebepler dürüstlük, erdem, ihtiyaç yahut inanç gibi kabul edilebilir değerler mi yoksa sadece herkes öyle düşündü(rüldü)ğü için bize de makul gelen metaforlar mı?
Kolay değildir, Allah’tan vahiy alan bir nebî bile korkuyorsa, basit bir hokkabazlık değildir bu. Günümüzdekilere ise direnmeyi bırakın sihrin farkına varmak bile çoğu zaman imkansız. Bu sihir karşısında dik durmak için Kitâb’a daha fazla sarılmaktan başka ne yapılabilir? Âsânın kocaman bir yaratığa dönüşüp oyunları bozduğunu, denizin yarıldığını ve daha nice mucizeleri gören gözler, bir ay gibi bir süre nebîden ayrı kalınca altın buzağı heykeline ilahî bir değer vermeye başlamıştır.
Fakat bu sihrin aslında hiçbir zaman başarıya ulaşamayacağı garantisini veriyor Allah. Daha ne istiyoruz ki? Sadece biraz samimi olalım inancımızda ve biraz da hareket katalım. Önümüzde aşılacak denizler var ama yola düşmeden yardım gelmez. Ha bi de saf seçmek lazım. Hangisi olacağız? Firavun mu, yardakçı sihirbaz mı yoksa vahyin peşindeki Musa mı?