İnsan türüne benzer özellikleri bulunan insansı yaratıkları da ele alırsak yaklaşık 2,8 milyon yıldır dünyada varlığımızı sürdürmekteyiz. Bu zaman dilimini biraz daha kısaltırsak bugünkü insan adı verdiğimiz canlılar 250 bin yıldır dünyada bulunuyor.
Çok ilginçtir ki insan beyni diğer canlılardan farklı olarak işler. İnsan dışı canlıların beyin yapısı bulunduğu ortama ayak uydururken, insan zihni, ortamı kendine göre şekillendirir ve değiştirir. Bundan dolayıdır ki insanlığın dünyada var olduğu süre boyunca savaş hiç eksik olmamıştır.
Bulunduğu ortamı kendine göre şekillendirme çabasında olan insan, kendi refahı ve varlığını sürdürmek adına bugün, çoğunun ismini bile bilmediğimiz canlıların soylarının tükenmesine neden olmuştur. Uzaktan bakıldığında olumsuz bir izlenim verse de bu işleyiş aslında dünyanın olmazsa olmaz düzenini oluşturuyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi insanın çevreyi kendi refahına göre düzenlemesi yapısından kaynaklı olarak, insanlığın varlığından itibaren birçok afeti ve olumsuz koşulları atlatarak bugün hâlâ varlığını devam ettirmektedir. İnsan beyninin sahip olduğu bu özellik, bizi şuanki çağ atlama evresinde ya çok şanslı, ya da çok şanssız olacağımız ikilemine itiyor.
Çoğumuzun tahmin ettiği gibi bu çağın ismi dijital çağ. İnsanlığın, şartlar ne olursa olsun bu çağı da atlatacağından hiç şüphemiz yok, nedeni ise yukarıda bahsettiğimiz insan beyninin yapısı ve işleyişi. Bu satırlarda cevap arayacağım asıl soru, insanın bu çağa geçişi başarılı mı yoksa başarısız mı olacağı değil, bu çağda neler kaybedeceğidir.
Şuan içinde bulunduğumuz ve gelecek nesilleri etkileyecek olan dijital çağ, insan beynine çok yabancı. Dijital çağ her ne kadar insan zihnine yabancı olsa da bu çağa çoktan girdik ve insan beyni adapte olmaya başladı.
Bu çağ insana çok şey kazandıracağı gibi bir o kadar da kaybettirecek gibi duruyor. En başta son 5 yıldır adını çokça duyduğumuz yapay zeka, bugün insanın yaptığı çoğu işi çok daha hızlı ve çok daha kusursuz yapıyor. Bu yaşananlar ile birlikte akla gelen ilk soru, yapay zekanın şuanki insanlığın sahip olduğu mesleklerde tercih edilip edilmeyeceği. Büyük ihtimalle bu sorunun cevabı evet. İşletmeciyi ekonomik ve hız bakımından rahatlatacak olan yapay zeka, önemli derecede kullanılacak ve bununla beraber adını henüz bilmediğimiz birçok mesleğin ortaya çıkmasında büyük pay sahibi olacak.
Yapılan bilimsel araştırmalarda şuan ismini bildiğimiz meslekler %10’luk kısmı oluşturuyor iken ismini bilmediğimiz ve insanlara yeni ufuklar açacak meslekler %90’lık kısmı oluşturuyor. Bu yaşananlar ile birlikte insan ister istemez bir anlam arayışına giderek, günlük yaşamda uzun süreyi kapsayan çalışma saatlerini yapay zeka robotları doldurduğunda çalışan insanın hiç olmadığı kadar boş zamanı olacak. Boş kalan insanın ise yapacağı şüphesiz ki düşünmek olacaktır.
Bugün her ne kadar bilim ve teknolojinin ilerlemesi ile din, felsefe ve düşünme sanatlarına olan ilginin azalacağı düşüncesi yoğun bir kitle tarafından savunulsa da bunun aksine insanın anlam arayışından kaynaklı olarak bu alanlara olan ilgi ve çalışmalar önemli derecede artacaktır. Anlam arayışına giden insanı büyük oranda depresyon riski bekliyor. Kendini çalışmaya ve bedensel harekete adamış insan, yapay zeka robotlarının tercih edilmesi ile adeta boşluğa düşecek. Bahsettiğimiz mesleklerin tabiri caizse yapay zekalara kaptırılmasıyla insan önemli derecede yaratıcılığı ile ön plana çıkacaktır. Gelecekteki %90’lık meslekleri oluşturacak olan yaratıcı insanlar bu anlam arayışını ciddi anlamda başarı ile sonuçlandıracaktır.
Bugün baktığımızda dünyanın politik işleyişinde söz sahibi olan ülkelerin, ikinci dünya savaşında başarı kazanmış olan ülkeler olduğunu görüyoruz. Dijital çağa geçişi de bir nevi savaşa benzettiğimizde, bu çağı yakalayacak ve bu çağa ismini altın harflerle yazdırarak kalıcı eserler bırakacak olanların önümüzdeki yıllarda dünya politik işleyişinde söz sahibi olacağı kuşkusuz.
Burada atmamız gereken en önemli adım; kendini bu çağa hazırlamak ve yetiştirmektir. Bu yüzden eğitim sistemimize büyük rol düşüyor. Her ne kadar son dönemlerde eğitim sistemimizin, bu çağa hazırlığı gözle görülür derecede artsa da hâlâ teknolojik gücü elinde bulunduran diğer ülkelere oranla önemli derecede yol kat etmemiz gereklidir.
Eğitim sisteminde kalıplaşmış öğretim ve eğitim şekillerini vazgeçilmez olarak görmeyi bırakarak dijital çağa ayak uydurmak için yeni öğretim metotları geliştirmek, sahaya sürmek olmazsa olmazdır. Bunun için yeni öğretim metotlarını benimsememiz birinci şarttır. Eğer önümüzdeki yıllarda ülke olarak söz sahibi olmak istiyorsak bu çağı yakalamamız ve eğitim ve öğretim açısından diğer ülkelerin önüne geçmemiz elzemdir.