21. yüzyılı tahlil eden psikolojik bir tespit yapılsa, söylenecek en güzel şey şu olur:
“İnsan kendisini müstağni gördüğünde mutlaka azgınlaşır” Alak Suresi: 6-7
İnsanlık tarihi boyunca azgınlık genelde güç ve gücün kullanımı şeklinde olmuştur. Bireysel düzlemde ve devlet düzleminde güç arttıkça, onun kontrol edilebilirliği azalmaktadır doğal olarak. Bu da gücün keyfi ve hesap verilmez bir şekilde kullanılmasına neden olur.
“Sana Musa’nın haberi gelmedi mi? Rabbi ona kutsal vadi Tuva’da şöyle seslenmişti: Firavun’a git! O hakikaten azdı” Naziat Suresi: 15-17
Vahiy, azgınlaşma durumuna “zulüm” adını da vermiştir. Bir şeyi yerinden etmek ve haddi aşmak anlamlarına gelir.
Azgınlaşmanın ve kendini müstağni görmenin güç ve şiddet boyutu insanlık ile yaşıttır ve kıyamete kadar da devam edecektir. Ancak son birkaç yüzyıldır kendini müstağni görmenin kaynağı güç sahibi olmaktan “bilgi sahibi olma”ya kaydı. İnsanlık, kendisi ve evren hakkında bilgi sahibi oldukça, biyolojik anlamda derinleri ve uzaya çıkma anlamında yüksekleri keşfettikçe; kendisini tam anlamıyla müstağni görmeye başladı. Yani her anlamda kendini “yetkin” olarak gördü.
Kendisini, yeni baştan yaratma ve hayatı yeni baştan organize etme konusunda yetkin görmesi, onu farklı bir konuda körlüğe sürükledi. Bu körlük ise insanı “insan” yapan konularda oldu.
Ekonomiyi baştan aşağı yeniden tasarlayan, elle tutulmayan gözle görülmeyen sanal parayı icat eden, bankacılık sistemini kuran, öngörülebilir ve kâra dayalı faiz sistemini yöneten insanlık; yardımlaşmayı, karşılıksız borç para vermeyi, borcu bağışlamayı ihmal etti. Hâlbuki insan olmak için biraz daha duyarlı olmaya, yardımlaşmaya, anlayışa, almak yerine vermeye ve alacağımızdan vazgeçmeye ihtiyacımız var.
Baş döndürücü bir hıza sahip olan, internet ve sosyal medyanın da etkisi ile kalabalıklaşan ve iç içe giren bu hayatta biraz yavaşlamaya ve içe dönmeye; oruç vasıtası ile aç kalmaya, iç muhasebeye ihtiyacımız var.
Özgüvenin ve kişisel yetkinlik algısının, başkaldırmanın ve itiraz etmenin tavan yaptığı bu çağda bir Yaratıcı önünde eğilmeye, şükretmeye ve teşekkür etmeye, dua etmeye, umut etmeye de ihtiyacımız var.
Batı kaynaklı yeni yaşam tarzı pandemi halini aldı. Etkide bulunmadığı hiçbir coğrafya kalmadı. Bütün dünya ya onlar gibi oldu, ya da onlar gibi olmaya çalışıyor dense yanlış olmaz sanırım. Bu yeni yaşam tarzında esas olan şey cinsiyetler arası eşitliktir, hatta cinsiyetin olmamasıdır. Evlilik yolu ile aile olmak yerine birlikte yaşamak tercih edilmeye başlandı. Kadını ile erkeği ile hatta tüm cinsiyet türleri ile iş yaşamına girmek ve çalışmak önem kazandı. Burada asıl diyeti çocuklar ödedi. Anne ve babadan, aileden mahrum kalan nesiller artmaya devam ediyor. Belki bu yeni yaşam tarzına uyum sağladılar; fakat insanın bir ömür boyu anne diyeceği, baba diyeceği, ailem diyeceği kişilere ve onlarla birlikte yaşayacağı ortak bir ortama çok ihtiyacı var. Vicdan dediğimiz şey, birlikte yaşadığımız sevdiklerimiz vasıtası ile oluşur ve varlık ile olan ünsiyet aile üzerinden kurulur. İnsanın üretmeye ve çalışmaya, para kazanmaya; sektörün kadını ile erkeği ile çalışana ihtiyacı vardır. Ancak çocukların babalarına ve özellikle annelerine daha çok ihtiyacı vardır.
Tüm yeryüzünü beton ve asfalt ile döşeyebilirsiniz. Her yeri mermer ile kaplayabilir ve gökleri delen çelikten binalar dikebilirsiniz. Gelişmiş aletlerle müzikler üretebilir ve gerçek dünyanın ötesinde sanal yeni bir dünya inşa edebilirsiniz. Fakat insanın insan olarak kalmaya devam edebilmesi için çamura bulanmaya, toprağa eli ve yüzü ile dokunmaya, bir ağaca sırtını yaslamaya, doğadaki farklı sesleri duymaya, engebeli bir arazide yürümeye, yağmurda ıslanmaya, karda üşümeye ve güneşte bunalmaya ihtiyacı var.
İnsanın insan olarak kalabilmesi için başkasına güvenmeye, güvenilir olduğunu hissetmeye, sevildiğini fark etmeye, kendinden daha çok başka birini sevmeye, umut etmeye, dua etmeye, muhtaç olmaya, almaya, vermeye, yokluk hissetmeye, kendi gözü haricinde başka bir göze ve söze ihtiyacı var.
Çok akıllı, çok bilgili ve her türlü imkâna/teknolojiye sahip olabilirsiniz. Ancak bir köpek bile sizin sevginize, ilginize, şefkatinize; yani kalbinize bakar. Gerisinin daha az önemli ve değerli olduğunu hisseder ve bunu size belli eder.
Ne dersiniz sizin de biraz daha insan olmaya/insan kalmaya ihtiyacınız yok mu!