Bu ara bu kelime dilime çok mu dolandı ya da ben iyice hüznün rayihasına müptela mı oldum henüz ayırt edemiyorum.
Bu Ramazan da ek bir hüzün ile geldi. Geçen sene malum salgının ilk demleri, uygulanan politikaların acemiliği, halkın kaygısı vb. örnekler derken belki de bir çoğumuzun hayatında ilk kez yaşadığı bir kapanmış Ramazan geçirdik. “Neyse bu Ramazan’ı öyle ya da böyle bir atlatalım Allah’ın izni ile sonra önümüz aydınlık” cümleleri hem şahsımızca kuruldu hem de önemli ricaller tarafından icra edildi. Bu sebeple bir sonraki (içinde bulunduğumuz) Ramazan’a daha bir umut doluyduk. Ancak bu gözümün aydınlığı Ramazan’ım da kapalı geçiyor.
Zaten kapalı geçirilmek için en müsait ay Ramazan ayıdır. Herkesin mayhoş olduğu, uyku her daim gözlerinden aktığı, bir dem daha fazla cigara içebilmek pahasına sahura kadar uyunmadığı, gece uyusa da uyumasa da gelip çalıştığı dairede yanının üstüne kıvrılıp yatılan bir aydan bahsediyoruz. Zaten bu şartlar içinde en mantıklı dönem Ramazan dönemiydi.
Benim için Ramazan kalabalık iftar sofraları, sahura kalınan geceler, babamın arkasında kılmaktan yorulduğum teravih, annemin ve rahmetli eniştemin hatırına kılınan tesbih namazları… Sonraları bu kalabalık ortamlar azalmaya başladı. Sebebini bilemediğim bir şekilde 30 ramazanın 30’u da davet ile iç içeyken bu sayı yavaş yavaş düşmeye başladı. Sadece iftarlar kaldı elimizde sahura kalmalar yoktu artık. Tesbih namazı da eniştemle beraber defnedilip gitti. Evdeki teravihler babam ve annemin sağlık problemleri sebebiyle kılınmamaya başladı. Hatırlıyorum ben bir süre bu adeti sürdürmek için Sincan Merkez Camisi’ne gidip orada kılıp geliyordum. Tüm teravih orada olduğum 2-3 Ramazan geçirdim. Sonra çalışma hayatının verdiği nöbet gazabına uğradım. Gençlik enerjisi ile dokunmayan çalışma sistemi beni değerlerimden de alıkoymaya başlamıştı ama tabi genciz fark edilmiyor.
Evlendiğimde eşimle bir anlaşma yapmıştım. Ramazan hoş gelen ve hoşluk bulmak isteyen bir aydır. Biz bu hoş gelen aya girerken ailelerimizi de sevindirelim. Ramazan alışverişlerini minik de olsa biz yapalım demiştim. Bu fikir aslında benim yalnızlaşmamak adına uygulamaya çalıştığım bir müdahalemdi. Eskinin müşa’şa ramazanlarını bulamıyorduk ama kendi mülkümüzü koruyor ve bir hayali iyilik zinciri kurmaya çalışıyorduk. Hayali bile olsa şimdi onu da arıyorum. “Mutlaka yanlarına gidip bir iki iftar yaparım bu lezzeti hem onlara hem de bize tattırırız.” dediğim günlere gelip şimdi de “Salgın bitsin gideriz yanlarına inşallah” dediğimiz günlere geldik.
Neyse hayırlısı. Hani deriz ya hayırlısı diye konuyu geçiştirmek için. Ha işte ondan, hayırlısı.
Değişen gündeme ayak uydurup gündem dışı kalmamak gerekir. Eskinin sadaka taşları şimdinin alışveriş kartları efendim. Net üzerinden sosyalleşiyoruz malumunuz. Whatsapp’dan tebrikleşip, Instagram’dan kart gönderiyoruz. Hazır bu kadar kısıtlama içinde ihtiyaç sahibini unutmayıp kutu kutu koli dağıtan arkadaşlarımıza hürmetler diliyoruz ama bunun da dijitali olan alışveriş kartlarından bahsetmek istiyorum. Veriyorsunuz kartı aileye, bu kart ile aile dilediğini alıyor. Yardım kutusunda istemediği ya da sevmediği bir ürün ile karşılaşmıyor.
Eski Ramazan klişesine yakalanmadan, yeni gelen, gelecek olan Ramazan’lar için gündeme hakim olmak adına düşündüm bunları. Herkes kendi eskisini özlediği gibi birilerinin de özlem duyduğu eskiler de mevcut tabi. Ancak o rayihalar içinde geleceğe el vurmaya çabalıyoruz. Herkese mutlu Ramazanlar…