Hayat bir yaz günü dondurmacıya koşan bir çocuk heyecanıyla, bazense her şeyini kaybetmiş kimsesiz birinin ağız tadıyla ilerliyor. İnişler ve çıkışlar var olmanın tabii hali; lakin bu inişlere ve çıkışlara müdahil olan birçok şey/kişi var. Kan ter içerisinde bir topun peşinde koşan bir çocuğun topunun, huysuz bir amca tarafından patlatılmasıyla kursakta kalan heves mesela. Çocuklukta mı kaldı dersiniz? O huysuz amcanın gölgesi aramızda değil mi hala? Ne işle uğraşırsak uğraşalım, kaç yaşına gelirsek gelelim onun gölgesinde kararmıyor muyuz hepimiz? “O işte para yok.” “Boşuna çalışma torpille alıyorlar, seni mi alacaklar?” “Adamın varsa rahat edersin.” ve daha fazlası. Hepsi insanın yaşam enerjisini dibine kadar sömüren ifadeler. Bunlar hayatın acı gerçekleri yahut kaçınılmaz doğruları diyeceklerdir belki de. Ancak hayatın kendisinden tecrübeyle görüyoruz ki hayatın doğruları çoğu zaman eksik ve eğri. Hakikat çoğu zaman 2+2 de değil; çünkü biz Allah’a inanıyoruz, O’na güveniyoruz ve yalnız O’ndan umuyoruz. O’nun bana vereceğini benden alacak olan şüphesiz yoktur. O’nun bana nasip etmeyeceğini de kimse bana ulaştıramayacak. Hayata doğru bakışımız her daim heyecan ve ümitle olmalı bu yüzden. Bozuk olan her şeye rağmen gayretlerimizi gören ve adil olan bir Rabbimiz var. Şüphesiz o hepimizin layığını verecektir.

Tevekkül ve teslimiyet inanılmaz bir şey. Hayatta her şeyin üstesinden gelebilir inanan insan. Bu, hayatta her şey yolunda olacak anlamında değil elbet. Ama belki de benim bildiğim değil de bilmediğim yolda olacak, olması gereken her neyse. Bilemiyoruz. Musa (as) da bilememişti. “İç yüzünü bilemediğin şeylere karşı sabredemezsin” demişti salih kul ona. Peygamber sabredememiş, senin-benim sabredememiş olmam elbette normal. -وَكَيْفَ تَصْبِرُ عَلٰى مَا لَمْ تُحِطْ بِه۪ خُبْرًا-[1] Ayette geçen “haber” kelimesi bir işin iç yüzünü bilmek anlamına geliyor.[2] Bu kelime Kur’an’da kıyamet gibi önemli bir hadise içinde kullanılmıştır yer yer. Muhammed Abay, bu kavramın yakın zamanda vuku bulmuş ve izleri henüz silinmemiş olayları anlatmak için kullanılacağını belirtiyor.[3] Bu bağlamda ayete tekrar gözümüzü çevirdiğimizde Kur’an’ın ne kadar mu’ciz bir hitap/kitap olduğunu görüyoruz. İç yüzünü bilemediğin şey… Yani henüz çok taze; idrak edebilecek kadar zaman geçmemiş üzerinden. Tefekkür payı bulunmayacak kadar kısa sürede neticesinden serzenişte bulunduğumuz yahut ahkam kestiğimiz her şey böyle değil mi? Varmak istediğimiz nihai hedefe varamadık diye ne çok hırpalıyoruz kendimizi ya da ne çok hırpalıyorlar bizi. İç yüzünü kestirmiş gibi herkes, her şeyin sanki. Enerjimizi sömüren doğrucu insanlara ve içimizdeki şefkati unutmuş huysuz amcaya bu kıssasının söyleyeceği çok şey var.

Hayatta iç yüzünü bilemediğimiz nice şeyler oluyor. Hayatımızı olumsuz etkileyen şeylere hayıflanmak yerine, beşer gayretiyle beraber, samimi bir şekilde iç yüzünü görmek için dua etsek, hiçbir şey olmasa bile iç huzurumuz artacak gibi. Varsın birileri söyleyeceğini söylesin, hayata tutunacak bir kavram var artık elimizde; nam-ı diğer “haber”!

 

[1] Kehf Sûresi, 68. Âyet

[2] İsfahânî, Müfredâtü elfâzi’l-Kurʾân, 466.

[3] Muhammed Abay, Kur’ân Kıssaları, 14

Tefsir talebesi | Arada yazar, canı sıkılınca çay içer.

Yorum yap