Geçenlerde göz yanılmalarıyla ilgili bir çalışma seyrettim ve gör(e)mediğime olan inancım bir kat daha arttı. “Gözümle görmeden inanmam”, “gözümle görmediğime inanmam” ya da “gözlerimle gördüm ben” diyerek cümleye başlayanlara karşı daha da bir temkinliyim bundan sonra.
Bu güzide organımızın ne kadar kolay manipüle edildiğini görünce insanın kendine güveni kayboluyor. Zaten bu gölgeler dünyasında, gözüyle gördüğüne nasıl inanabilir ki insan?
Gören göz değil, beyindir diyor uzmanlar, göz yanılmalarını açıklarken. Yazı kapağındaki resim, Cornsweet illüzyonu olarak bilinen tanıdık bir göz yanılması. Eğer alt ve üst kareyi farklı renklerde görüyorsanız -ki normalde öyle görmelisiniz- bir de orta bölümü parmağınızla kapatarak tekrar bakmayı deneyin. Görme duyumuz bile bizi bu kadar kolay yanıltabiliyorsa yahut bu kadar kesin yönlendirilebiliyorsa, diğer duyularımızın ne şekillerde çarpıtılabileceğini fark edelim ve herhangi bir konuda duy/g/ularımıza göre karar verirken bir kez daha, belki de bin kez daha düşünelim.
Bu yanıl(t)ma durumu tüm duyularımız için geçerli olsa da görme duyumuz, hassasiyeti en yüksek olanı ve de en yaralayıcı sonuçlara neden olanı. Zira insan gözüyle gördüğünü öyle kolay reddedemiyor. Yani salatalıkla sakız kabağının kokusunu birbirine karıştırsanız sorun olmaz ama az önce bıçaklanmış birisini kurtarmaya çalışan bir adamı birkaç saniyelik gecikmeyle katil sanıp hiç yere hapse atabilirsiniz. O vakit “görmek” dediğimiz mefhumu yeniden tarif edip ona göre “gördüm” diyebilmemiz gerekiyor.
Günlük yaşantımızdan ülke yönetimine, adalet sisteminden çocuk yetiştirmeye kadar; salt beş duyumuza güvenerek bir hayat kurduğumuzda, başta kendimize ve sonra etrafımızda ne ve kim varsa ona zulmetmemiz işten değil… O nedenle gözle değil yürekle görmek gerek, her şeyi.