ABD’li araştırma kuruluşu olan PEW’İN 230 ülke ve bölgeyi ele alarak yaptığı anket ve araştırmalar sonucunda dünya 10 kişiden 8’inin dini bir inanca sahip olduğu verileri ortaya konuldu. Bu da 2010 verilerine göre göre 7 milyarlık dünya nüfusunun %84 ünü oluşturur. Rapora göre Dünya nüfusunun;
- %32’si Hristiyan
- %23’ü Müslüman
- %16 Herhangi Bir Dine Mensup Değil
- %15’i Hindu
- %7’si Budist
- % 0,2’si Yahudi
- %6’sı Geleneksel Dini İnançlara Mensup
- %1’i Jainizm, Sihizm, Şintoizm, Taozim, Tenrikiyo, Zerdüştlük
Yukarıdaki verilere baktığımızda ilk sırada Hristiyanlık dini yer alırken hemen ardından Müslümanlık geliyor onu ise %16 gibi önemli bir oranla dini inanca sahip olmayan kesim takip ediyor. Bu %16’lık kısmın 3/1’i Asya – Pasifik bölgesinden,3/2 ise Çin ve Japonya Bölgesinden oluşuyor.3/2’lik kısım ise nüfus olarak baktığımızda yaklaşık 700 milyon civarı yapıyor. Bu istatistiklerden sonra hemen birbirine bağdaştıracağım konudan bahsedeyim.
Özellikle Rönesans’tan sonra başta Hristiyanlık olmak üzere dini inançları insanlığın ilerlemesine engel olarak görmüşler ve sahiplenilmesi gerekenin bilim olduğunu söylemişlerdir. Eski dönemde birçoğumuzun tanıdığı Galileo’nun kilise tarafından yargılanması ve Galileo’nun sunduğu teorilere kilise tarafından sert cevap verilmesi din-bilim çatışmasının en temelini oluşturan olaylardan biridir. Bilim adamlarından olan Newton’da Allah’ın yeryüzündeki gücünü, mükemmelliğini anlamak için insan ve doğa birbiri ile içe içe olmalıdır görüşünü ortaya atmıştır. Newton doğayı Allah’ın ikinci kitabı olarak yorumlar. Geçmiş tarihlerde birçok topluluk din adına bilime karşı savaş açmıştır. Tüm kutsal kitaplar doğada ki düzene atıfta bulunmakta ve insanın doğayla ve evrenle ilgilenmesi konusunda teşvik etmektedir. Bu dönemde ileri sürülen teorilerden biri de, bilim ilerleyen zamanlarda dinin yerini alacaktır.
Birçok sosyolog buna benzer görüşlerde bulunmuşlardır. Kimisi modern teknolojinin ve bilimin ortaya çıkması ile dinin büyüsünün bozulacağını ve gittikçe etkisinin azalacağını söylemiştir. Kimisi dini kurumların yerini modern kurumlar aldığı için dinin fonksiyonunun kalmayacağını söylemiştir. Kimisi insanlar komünizme geçince dinin ortada kalmayacağını söylemiştir. Kimisi Kont gibi bilimin dinin yerini alacağını söylemiştir ve bu öngörülere göre şuanda da dinin ya ortadan kalkmış ya da kalkmaya yakın olması gerekiyordu. Bu sosyolojik tahlillerin hiçbirinin doğru çıkmadığını rahatlıkla görebiliyoruz. Ölüme doğru gitmekte olan bir insana dinin verdiği bir anlamı verecek başka bir kurum yoktur.
Biraz geriye gittiğimizde tarihte İslam inancına sahip birçok bilim insanı görmekteyiz ki bu kişiler bugün hala isimlerini söyletmekteler kendi dönemlerindeki sınırlı bir imkan ile yaptıkları çalışmalar o kadar ilginçtir ki günümüzde hala dünya genelinde birçok insana kendilerini hatırlatmaktalar.
Şuan teknolojinin devi olarak değerlendirdiğimiz Japonya’ya baktığımız zaman Japonya’nın çoğunluğunu dini inanca sahip olmayan insanların oluşturduğunu görmekteyiz. Yakın zamanda bir üniversitede düzenlenen konferansta konuşmacı Japonya’dan esinlenilerek yapılan bir yorumda bilim için dini bir yapıya sahip olmak gerekli değildir yorumu yapılmış. Hemen ardından konu İslam’a getirilmiş ve İslamiyet’in gelmesi ile birlikte bilimin önemli derecede azaldığı ve gelişimin yavaşladığı bundan dolayı dini inançların bilime engel olduğu ve Müslümanlardan bilim insanı çıkmaz teorisi ortaya atılmıştır.
Öncelikle baktığımız zaman bilim ve din farklı kulvarlardaki alanlardır. Din insanlığın ahlaki yapısını dünyada ki yaşama ilkelerini ahirette ve dünya da mutluluğunu sağlayan inanıştır. Bilim ise tamamen dünyaya odaklanmış insanlığın gelişmesine ve refah düzeyini arttırmaya yönelik çalışmalar yapan bir kurumdur. İkisini aynı kulvara koymanın saçma olduğu kadar birbirleri ile çatıştığını söylemekte yanlıştır. İkinci olarak Müslümanlardan bilim insanı çıkmaz teorisine baktığımız zaman El-Harezmi, El Kindi, Farabi, İbni Sina, Battani nereden çıkmadır onu sormak lazım. Bilimde ki Müslüman bilim adamlarının azalması dinin bilime engel olmasından değil Müslümanların tembelliğinden kaynaklanmaktadır.