Karanlığın varlığı için bir nesnenin eylemine ya da bir varlığın oluşumuna ihtiyaç yoktur. Karanlık zaten olması gerekendir ve oluşması için bir şeye ihtiyaç duymaz. Gece vakti bir odanın lamba butonuna basıp ampülün yanması ile odayı aydınlatabilirken gündüz vakti neye basarsak basalım odayı karartamayız. Buradan anlaşılan şudur ki; ışığın varlığından habersiz bir kentin halkı, karanlığı en temel gerçek olarak bilecektir. Mağaranın içerisinde karanlık doğal bir oluşumdur ve aydınlığın o mağaraya girebilmesi için bir enerjiye ihtiyaç duyması gerekmektedir. Oysa karanlık enerjiye ihtiyaç duymadan varlığını sürdürebilmektedir. Bunu bir fizik bilim adamına sorarak daha gerçekçi cevaplar alabiliriz ama şu an değineceğim konular bu kadar derin detaylara ihtiyaç duymamaktadır. İnsan doğasına tam ters orantıda mantıkla bağdaştıracağım hususlar mevcut. Örneğin bir kalbin kararması tamamen bir enerjiye ihtiyaç duyar. Akıl-ruh-kalp ilişkisi üç ayrı çarkın kayışa bağlanması gibi çalışır. Bu sıralama gelişi güzel bir sıralama değildir. Beyin her şeyi üretmeye odaklı olduğundan esas alınmamıştır. Öncelikle beyin üretimi sağlar. Örneğin kuyumcudan altın çalma düşüncesini akla nakletmiştir. Akıl bunu sentezler. Ruh el verişlilik konusunda test yapar. Kalp olur raporunu verirse beden (el, kol ve göz dolaylı yoldan) devreye girer. Bu hırsızlık senaryosunda en büyük zararı iki taraf üstlenir: Biri ruh diğeri ise kalptir. Ama bütün varlığımız bundan sorumludur.

Kalbin kararması hayıra vesile olmayan davranışlarımızın bizlere sunduğu manevi olumsuzluklardır. Bedenimizin içini bir mağara olarak düşünecek olursak, akıl-ruh-kalp ilişkisinin ortaya çıkardığı enerji o mağaranın kararmasına sebebiyet vermiştir. Aydınlığa ulaşmak isteyen bir kalbin silsileyi bozmadan (akıl-ruh-kalp) olaya akıl ile başlaması gerekmektedir. Öncelikle akıl ile başlayalım. Aklın en büyük yardımcı dostu ‘faydalı’ ilimdir. Çelikten insanlığa faydalı olan gemiyi üreten de, insanların ölümüne sebebiyet veren silahları üreten de bir akıldı. Bir hammadde iki farklı üretim. Akıl, dostu olan faydalı ilimden yardımı aldıktan sonra beşeri hayatta fayda sağlama güdülerini ikinci plana atması gerektiğini bilir. Burada ikinci faktör olan ruh devreye girer. Ruhun bedenden bağımsız yaşaması gerekir. Çünkü ruh ile beden aynı noktada varlığını sürdürürse nefsi duyguların ağır bastığı bir yaşam biçimi ortaya çıkarır. Fakat ruh ile bedenin bağımsızlığını kabul edip ruhta yaşamayı arzulamak, aklın faydalı ilimden aldığı dersler sayesinde olacaktır. Kalp, çelikten silah üretimi yapmak yerine insanlığa ve kendine faydalı davranışlarda bulunan akıla ve ruhta yaşamayı temel felsefe edinmiş bir anlayışa boyun eğmesi mecburi olduğundan kalbin aydınlanması artık mecburiyete dönüşecektir. Bu mağara bu enerjiden dolayı artık aydınlanacaktır.

One thought on “Akıl-Ruh-Kalp

  • 19 Ağustos 2023 tarihinde, saat 13:29
    Permalink

    Selam
    Ruhun sadece Adem ve İsa peygamberlere verildiğinden söz eden kaynaklar da var, bizde ki ise arındırılması gereken bir nefs’ten oluşmaktadır deniyor?!

    Yanıtla

Yorum yap