Nefretin haklı olduğu görülmemiştir.
Söylemimizin hak olmasından daha önemli olan şey söyleme tarzımızdır.
Kutuplaşmadan da,
Farklı düşünmekten de,
Ayrışmadan da daha kötü olan şey nefret söylemidir.
Hak olanı söylerken bile söyleyiş tarzımızda nefret uyandıran cümleler varsa bu bizi hak yoldan ayırmaya yetecektir.
Hele bir de beşeri düşüncelerimizin ya da bir başka beşeri düşünceye eleştirilerimizin nefret söylemi içerdiğini düşünsenize…
Bir fikre, karşı fikir üretmek her düşünen insanın en doğal hakkıdır. Zaten bizi insan yapan tek varlığımız da bu değil mi?
Bizi tüm canlılardan ayıran “yegâne özelliğimizi” fikirlerimizi savunurken ya da karşı fikre muhalefet ederken, nefret söylemiyle yapmamızın ne gibi zararı mı var?
Birincisi, bu kadar nefret içerikli eleştiri alıyorsak, bizi düşüncelerimizi revize etmeye itiyor.
İkincisi, karşı tarafa aynı şekilde karşılık vererek söylemimizin haklılık derecesini düşürüyor.
Kısacası her ikisinde de olan, ilahi ya da beşeri fikirlere oluyor.
Anadolu’da bir söz vardır:
“Taş kabağa değse de vay kabağın başına
Kabak taşa değse de vay kabağın başına”
…
Toplum yapısı zaman içinde yaşanan gelişmelerle değişime uğrar.
Bu değişim bazen o kadar yavaş olur ki farkına varmadan yeni düzenin içinde buluveririz kendimizi. Ve artık eskiye dair ne varsa yerini yeni tarza bırakarak söner ve gider.
Adem-i beşer olarak bize tevdi edilmiş ama zaman içinde unutulmuş asli bir görevimiz var:
Emri bi’l-maruf nehyi ani’l-münker (iyiliği emredip kötülükten sakınma)
Bizi bu görevimizden alıkoyan en büyük sebep, söyleme tarzımızın zaman içinde değişmesinin sonucudur.
“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız; müjdeleyiniz,.nefret ettirmeyiniz” hadisi şerifi doğrultusunda yazılan güzel bir yazı, elinize sağlık.