Bir gece öldüğümü gördüm rüyamda! Vücudumun yere uzandığını, öylece kalakaldığını ve içinden aynı bana benzeyen bir ben yükseldiğini…
Zaman ve mekan algısından uzak… Fizik kurallarına aykırı… Yerden yüksekte kısa bir süre baktı bana, ya da yerdeki bana.
Sanki kirli bir elbiseyi değiştiriyormuş kadar çabuk uzaklaştı yerdeki benden, gökteki ben. Ahh insan, ayrılırken bile telaşlısın! “Sanırım öldüm. Ne çok korkardım bu kelimeden, o kadar da korkunç değilmiş.” dedi. Hızla gözlerini ileriye çevirdi ruhum. Ahh bu manzara! Tepesinde karlarla dağlar. Sağ taraftan akan ırmak. Şu uçsuz bucaksız çayırlar, hemen ileride başlayan çam ormanı; nasıl da güzelsin.
Ruhum son kez bakıyordu sanki dünyaya ve onun bize sunduklarına. Az ileriye kaydı gözleri, hamile bir kadın gördü eli karnında, dünyaya bir can getirmenin huzuru ve kaygısı. Dokundu ruhum kadının karnına…Dudaklarında bir tebessümle ve süzülerek uzaklaştı.
Yerde ölmüş bir böceği çekerek zorla götürmeye çalışan bir karınca gördü; sonra üzerine dökülen su parçacığında boğulduğunu.
Giderken bir şeyler almalıyım dünyadan yanıma dedi. Özleyeceğim şeyler. Biraz lavanta çiçeği kokusu, sıcak ekmek buğusu, kaynayan çayın buharı, akşam evime geldiğimde ruhuma dolan aidiyet duygusu, sabah namazı sonrası sıcak yatak, biraz sela sesi, bir Temmuz ayında tuttuğum orucu suyla açışım, yağmur damlacıklarının toprakla ilk buluştuğundaki o mucizevi koku, ahh incir ağacı kokusu ve biraz da hatıra almalıyım yanıma hayattan.
Sonuçta yaşadığımız acı tatlı her şey aslında bir hatıra değil mi? Yıllarca uyutmaya çalıştığım acılarımı uyandırmalı ve yanıma almalıyım bugün. Bugün unutmak acı veriyor ruhuma. Sesler almalıyım yanıma hayattan. Santur, keman, bağlama, bebek ağlaması… En çok da sela sesi almalıyım yanıma.
Madem gidiyorum dedi ruhum, biraz da bahar almalıyım yanıma. Yok yok en çok da bahar almalıyım. Tüm gençliğim sonbaharı severek geçti ama giderayak anladım ki sonbahar değil ilkbaharmış önemli olan. Her şeyin ilki. İlk düğme yanlış iliklenirse diğerleri onu takip edermiş. Hayatın kuralı böyleymiş. Gene de pişman değilim ilk yanlış düğmelediklerime; sonra koparıp attığım düğmelere. Bugün bu hırpani kılığımla çok cezbedici görünmesem de, yaşanmış bir hayatın kiridir bu. Giderayak anladım ki… Anladım ki temiz kalmanın kibrindense, kirli olmanın pişmanlığı evladır.