Çoğu kez dünyanın zaman kavramı içinde kendi benliğimizi unutup diğer insanlarla birlikte kendi hayatımızı zamanın akışına bıraktığımız olmuştur. Çoğu insan elbet bu durumla karşılaşmıştır. Yeri gelir yaptığın bütün işlerin amacını sorgulayarak soğuyup kendini zevklerine adarsın, yeri gelir bu adayışın ne kadar anlamsız ve boşuna olduğunun farkına varırsın.
Her insan günlük yaşantısında birçok kez ölüm haberleri almıştır. Vefat eden kişi bizimle pek ilişkisi olmadığı zaman bu haberi pek umursamayız, geçip gideriz. Aldığımız haberler ne kadar yakınımıza ait olursa bizi de o kadar fazla derinden etkiler. Bu olaylara şahit olduğumuzda ise elimizde olmadan yaşantımızı, ideallerimiz ve amaçlarımızı sorgulamaya başlarız. Kimi insanların yakınlarının vefatlarından sonra hayatlarını tamamen değiştirdiğine şahit oldum. Kiminin ise çok da umursamayarak cenazelerdeki atmosfer kaybolur kaybolmaz eski yaşantısına döndüğüne şahit oldum.
Ölümü sadece insanlara ait görmek biraz dar bir bakış açısı. Gözümüzü doğaya çevirdiğimiz zaman aslında doğanın içinde her saniye bir doğum ve bir ölümün gerçekleştiğini görürüz. En basit örnek olarak güneş ve ayı ele alırsak, güneşin doğumuna ve ölümüne her gün şahit oluyoruz. Aynı şekilde ayın da doğumuna ve ölümüne şahit oluyoruz. Ya da kendi vücudumuzu ele alalım; hücrelerimizdeki yenilenme muazzam bir şekilde ilerliyor. Her saniye milyonlarca hücre ölürken milyonlarca hücre o kaybın yerini dolduruyor. Vücudumuzda da sürekli bir ölüm ve doğum var. Dünyada da aynı şekilde her vefatın ardından binlerce doğum oluyor. Bir tarafta bu doğum ile mutlu olan, anne ve babalık duygusu ile tanışan insanlar yer alırken diğer tarafta ise yakınlarının ölümleri ile kendi hayatının yerle bir olduğunu düşünen inanlar yer alıyor. Kimisi bu ölümlerle beraber yaşayamayacağını düşünür ve ister istemez kendi hayatını sorgulamaya başlar.
Tekrar doğaya dönelim. Doğadaki her ölümden sonra doğa yenilenmesinden hiçbir zaman vazgeçmez. Her şeye rağmen dünyanın devamlılığı için çalışır. Doğa yenilenmekten vazgeçtiği anda dünyadaki canlılar için yaşam durma aşamasına gelir. İnsanda da durum farklı işlemez. İnsanın bu kayıplarla kendi hayatından umudu kesmesi başta kendi dünyasını yaşanmayacak hale getirirken çevresindeki insanların da hayatlarını zorlaştırır. Elbet ölüm her zaman çok zordur. Ama yasaların devamlılığı için de kaçınılmazdır. Her ölümden sonra yeni bir doğum gerçekleşir. Bu doğum ile yasalar işlemeye ara vermeden devam eder.
Bazı insanlar amaçları ve idealleri uğruna yaşar ve ölür. Bu yaşam süresinde yapmak istediği ve yapamadığı birçok planı vardır. Aniden gelen ölüm ile yapmak istediklerini artık yapma şansı kalmaz. Bizlerin de sürekli ertelediğimiz planları, ölüm bize gelmeden yapmamız ölüm karşısında en mantıklı duruştur. Her ölüm bizlere “sıra sana da gelecek, yapmak istediklerin için hâlâ çok geç değil, ben sana gelmeden sen planlarını yap!” uyarısıdır.
Yazımı Dostoyevski’nin çok sevdiğim bir sözü ile bitirmek istiyorum.
Ne yaparsan yap daima pişman öleceksin belki yaptıklarından belki de yapamadıklarından.
Kuzenim Ceren’in anısına nurlar içinde uyu Ceren’im.