Önceleri deli olurdum, “Nasıl yapabilir bir insan evladı bunu? Al işte, gitti bütün huşû!” şeklinde kibirli itirazlar dolanırdı kafamda, camide birinin cep telefonu çaldığı zaman. Kendim de unuturdum arada ama yine de düşüncem değişmezdi.
Burada “camilere girerken telefonlarınızı sakın kapatmayın” propagandası yapmıyorum. Her yerden telefon sesinin geldiği bir ortam, hiçbir faaliyet için makul olmaz. Amacım, kapatma sebebi olarak gösterilen ifadeleri temel alarak, ibadetlerimizdeki tutumumuzu gözden geçirmek.
Muhakkak bir camide gözünüze çarpmıştır şu uyarı: “Hak ile bağlantıya geçtiğinde, halk ile bağlantıyı kes!”
Bunun sebebi nedir?
“Onlar ki salâtlarında huşû içindedirler” Mü’minûn Sûresi 2. âyet
İşte sebebi bu âyet. Peki bu âyette geçen huşû “halk ile bağlantıyı keserek” mi oluyor? Nedir bu kelimenin anlamı?
Kelime hkaşiye خَشِيَ fiilinden türemiştir. hkaşiye ise “korkmak” demektir. Ancak Arapçada yirmiye yakın çeşitte “korkmak” vardır. hkaşiye nin farkı ise korku ve saygı unsurlarını bir arada barındıran uhrevî boyutudur. Yılan veya gök gürültüsünden korkan birisi bu fiili kullanamaz. Bu nedenle huşû kelimesi “derin bir ürperti ve saygı” şeklinde anlaşılmalıdır. TDK’nın sözlüğündeki anlam bu açıdan oldukça uygun:
huşu: gönlü Tanrı korkusu ve saygısıyla dolu olma, Tanrı’ya boyun eğiş.
Bu anlamda huşû, herhangi bir bağlantıyı keserek değil, bütün bağlantılarımızı, alıcılarımızı açarak mümkün olur. Aksi halde doğu dinlerindeki trans yani cezbe halinden hiçbir farkı kalmaz. İbadet halindeki bir müslümanın tensel ve tinsel bütün refleksleri açık olmalıdır. Aslında sadece ibadet halinde değil, bütün hallerinde böyle olmalı insan. Kendinden geçmiş bir vaziyette ibadet etmek, hurafelere boğulmuş geleneksel anlayışımızda dahi makbul karşılanmamıştır. Ancak ne yazık ki “cezbe” dün ve bugün, İslam adı altında toplanmış bir çok grupta temel zikir ritüeli olarak kullanılmaktadır.
Cep telefonu rahatsızlığımdan beni tamamen kurtaran olay ise televizyonda izlediğim bir haber oldu. Neresi olduğunu unuttuğum bir yerde Cuma namazı esnasında bir amca yere yığılıyor ve yanındakiler namaz bitmeden ona müdahale etmiyordu. Adam kalp krizi geçirdiği için, geçen süre zarfında zaten hayatını kaybediyordu. Kimse namazın “huşû”sunu bozmamıştı. Peki Kur’an’a sorduğumuzda nasıl bir cevap alırız beraber bakalım:
“…. ve bir kimse bir hayat kurtarırsa bütün insanlığı kurtarmış gibi olur …” Mâide Sûresi 32. âyetten
Mesele sevap hânesindeki sayı artışıysa eğer, burada haberde sözü geçen cemaat, bütün insanlığı kurtarmanın amel defterinde ne kadar büyük bir katma değer getireceğini görememiş oluyor. Belki de zamanında müdahale etselerdi amca yaşamaya devam edecek ve ecelini bekleyebilecekti.
Yani şeytan sözünü tutuyor ve doğru yolun üzerinde oturup bizlere her yönden vesvese vererek anlamsız kaygılar ve kibir ile ibadetlerimizin bile içini boşaltıyor. Sevgimiz, saygımız, anlayışımız, sabrımız, huşûmuz… Her şeyimiz pamuk ipliğine bağlı maşallah. Havada uçan sinek bile bozuyor tüm ayarlarımızı. Fırsat vermeyelim efendim. (Sineğe değil, şeytana…)